“Çağa ayak uydurmak yetmez; onu yönlendirenlerden olmalıyız” — Klaus Schwab
Doğru da demiş. Çünkü artık mesele teknolojiye geç kalmak değil, onu anlayamamak.
Dürüst olayım; bazen e-Devlet’e girip birkaç tıklamayla hallettiğim işler için “Acaba bunu hala sırada bekleyerek yapan var mı?” diye düşünüyorum. Ne yazık ki var. Hem de tahmin ettiğimizden çok fazlası.
Çünkü dijitalleşme bir teknoloji meselesi değil: Bu bir zihniyet değişimi ve sosyal adalet hamlesidir.
Türkiye son yıllarda dijitalleşme alanında dikkat çekici adımlar attı. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Dijital Dönüşüm Ofisi kuruldu. e-Devlet Kapısı 67,8 milyon kullanıcıya ulaştı. Bakanlıklar ve bazı kurumlar dijital hizmetlerini çeşitlendirdi. Ancak tüm bu ilerlemeye rağmen halen birçok işlem günlük yaşamda geleneksel yöntemlerle yapılmak zorunda kalıyor.
Örneğin; Türkiye genelinde yaklaşık 2.951 belediye bulunmasına rağmen, sadece 89’u (%3,01) mobil ya da e-Belediye hizmeti sunuyor. Yani vatandaşın pek çoğu halen bir dilekçe vermek ya da borç sorgulamak için belediye binasının yolunu tutmak zorunda kalıyor. Dijital Türkiye hedefi, yerelden merkeze herkes için erişilebilir olmalı.
Avrupa’da Neler Yapılıyor?
Estonya, dijital vatandaşlık ve bütünleşik e-Devlet sistemleriyle örnek gösteriliyor.
Fransa ve Almanya, dijital dönüşümden sosyal medya politikalarına kadar tüm dijital işleri bir çatı altında toplayan bakanlık yapıları kurmuş durumda.
Oysa bizde bu yetkiler BTK, İçişleri Bakanlığı ya da çeşitli kurumsal sistemler arasında dağılmış durumda.
Sosyal Medya Okuryazarlık Krizi
Okullarımızda sosyal medya okuryazarlığı halen seçmeli ders statüsünde ya da hiç yer almıyor. Öğrenciler algoritmaların etkisini bilmiyor, öğretmenler dijital içerik manipülasyonuna hazırlıksız, velilerse dijital haklardan habersiz. Oysa sosyal medya artık sadece bir paylaşım mecrası değil; bir kimlik, bir kültür ve çoğu zaman gerçekliğin, hayatın ta kendisi.
Peki Ne Yapmalıyız?
Eğer dijital dönüşüm hedefleniyorsa; parçalı yapıların, yetersiz uygulamaların ve bölgesel eşitsizliklerin önüne geçmek için cesur adımlar atmalıyız. İşte bu dönüşüm sürecinde öncelikle yapılması gerekenler:
Dijital İşler ve Sosyal Medya Bakanlığı kurulmalı.
Dijital strateji, sosyal medya düzenlemeleri, kamu hizmetlerinin dijitalleşmesi ve medya okuryazarlığı tek bir yapının çatısı altında koordine edilmeli.
e-Belediye sistemleri zorunlu hale getirilmeli.
Her belediye; borç sorgulama, imar durumu, abonelik işlemleri, dilekçe takibi gibi temel hizmetleri çevrimiçi sunmakla yükümlü olmalı. Evet bazı uygulamalar var ancak bu hizmetlerin standart, erişilebilir ve sürdürülebilir olması sağlanmalı.
Sosyal medya okuryazarlığı eğitimi zorunlu ders haline gelmeli.
Öğrenciler, öğretmenler ve velileri kapsayan bir medya okuryazarlığı seferberliği başlatılmalı. İçerik üretimi, dezenformasyon, algoritmalar ve dijital etik konusunda toplum bilinçlendirilmeli.
Platformlara şeffaflık yükümlülüğü getirilmeli.
Avrupa Birliği’nin Dijital Hizmetler Yasası (DSA) örneğinde olduğu gibi, algoritmaların nasıl çalıştığı, içerik kaldırma politikaları ve veri kullanımı kamuoyuyla paylaşılmalı. Türkiye bu konuda düzenleyici ve denetleyici bir mevzuat geliştirmeli.
Dijital erişimde eşitlik sağlanmalı.
Kırsal bölgeler, düşük gelir grupları, yaşlı bireyler gibi dezavantajlı kesimler için özel destek programları oluşturulmalı. Yani dijitalleşme sadece teknoloji değil; sosyal adalet meselesi olarak da görülmeli.
Kamu, özel sektör ve STK’lar açık veri iş birliği kurmalı.
Dijitalleşme tek taraflı değil, katılımcı bir süreçtir. Açık veri politikaları, toplumun dijital üretim ve denetim mekanizmalarına katılımını sağlar.
Unutmayalım: Dijitalleşme yalnızca akıllı cihazlarla ilgili değil; adalet, etik ve erişim ilkeleriyle tamamlandığında gerçek anlam kazanır. Teknolojiyi sadece üretmek değil, onu adil ve sürdürülebilir şekilde yönetmek de bizim sorumluluğumuz.
Türkiye henüz bu yol ayrımındayken, geç değil. Ama her geçen gün kayıp. Geleceği beklemek yerine, onu planlayanlardan olmalıyız.
İyi haftalar…












