Türkiye’de asgari ücret, yalnızca bir maaş değil, milyonlarca insanın yaşam standardını belirleyen hayati bir ekonomik unsurdur. 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücretin belirlenme süreci, akıllarda yine bir soru işareti oluşturdu. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun akşam geç saatlerde aniden toplanması, kamuoyunda büyük bir merak ve tepki uyandırdı. Bu durum, hem sürecin şeffaflığına ilişkin soru işaretlerini hem de alınan kararın etkileri üzerine derin tartışmaları beraberinde getirdi.
Asgari ücretin belirlenme süreci çoğu zaman uzun toplantılar ve tartışmalar doğuruyor. Fakat nedense ücretin belirlenmesi ve açıklanması hep akşam geç saatlerde gerçekleşiyor. Bu yıl da sürecin beklenenden hızlı ve ansızın akşam saatinde bir toplantıyla sonuçlandırılması, pek çok kişinin aklında soru işaretleri oluşturdu.
Komisyonun, milyonlarca işçi açısından kritik öneme sahip bir karar için akşam geç bir saatte toplanması neden? Acil bir ekonomik gelişme mi söz konusu, yoksa alınan kararın kamuoyunda yaratacağı tepkinin minimize edilmesi mi hedeflendi?
Yeni Asgari Ücret: 22 bin 104 TL
2025 yılı için belirlenen yeni asgari ücret rakamı, resmî açıklamalarla kamuoyuna duyuruldu. Yetkililer, bu artışın enflasyona karşı çalışanları koruyacak düzeyde olduğunu savunuyor. Ancak sendikalar, muhalif partiler ve biz işçiler, belirlenen rakamın yetersiz olduğunu bir kez daha dile getiriyoruz.
Gel gelelim açıklanan rakama…
Açıklanan yüzde 30 zamla 22 bin 104 TL, kâğıt üzerinde bir artış gibi görünebilir. Ancak bu rakamı değerlendirmek için diğer zam oranlarına ve ekonomik gerçeklere bakmamız gerekiyor. Ehliyete ve pasaporta yüzde 44 zam yapılırken, motorlu taşıtlar vergisine (MTV) aynı oranda artış uygulanıyor. Bunun yanında TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı yüzde 47. Bu tablo, asgari ücret zammının, temel ihtiyaçlara ve hizmetlere gelen zamların gerisinde kaldığını açıkça ortaya koyuyor.
Asgari ücret artışının, enflasyon karşısında erimemesi ve vatandaşın alım gücünü artırması beklenirken, mevcut tablo, bu artışın sadece kâğıt üzerinde kaldığını gösteriyor.
Alım Gücü: Daha Fazla Kazanmak mı, Daha Az Satın Almak mı?
22 bin 104 TL’lik yeni asgari ücretle birlikte vatandaşın daha fazla kazandığını söylemek mümkün mü? Gıda, barınma, ulaşım gibi temel harcamaların son bir yıl içinde yüzde 100’lere varan oranlarda arttığı bir ekonomik tabloda, yüzde 30 zam ne ifade ediyor?
Örneğin, daha asgari ücret artmadan market alışverişlerinde temel gıda ürünlerinin fiyatlarının hızla yükseldiği bir ortamda, yeni asgari ücret, bu artışları ne kadar karşılayabilir? Bir asgari ücretlinin ailesiyle birlikte sağlıklı ve insanca bir yaşam sürmesi için gereken minimum standartlar sağlanabiliyor mu?
Bu durum, “Asgari ücretlinin alım gücü artıyor mu yoksa sadece rakamlar mı değişiyor?” sorusunu gündeme getiriyor. Geçim sıkıntısı yaşayan milyonlarca insan temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, bu artışın gerçek bir iyileştirme sağladığını söylemek zor.
Toplumun asıl beklentisi, zam oranlarında adaletin sağlanması ve enflasyon karşısında alım gücünün korunması. Peki, bu karar gerçekten bir çözüm mü, yoksa sadece kısa vadeli bir teselli mi?
Görünen o ki, Bakan Işıkhan’ın “İşçilerimizi enflasyona yedirmeyeceğiz!” sözleri yine boş bir vaat olarak havada kalmış durumda.
Aklımda ise Ece Üner’in o muazzam sözleri;
At çok fazla çalışıp, hızlı koşup yarışı kazanıyor. Atın sahibine 3 milyon lira, ata binen jokeye 250 bin lira, ata ise ödül olarak havuç veriliyor. Hah işte o at biziz.